14 Şubat 2012 Salı

FRİDA KAHLO

 I

 Maya’ların peçesini düşüren kadın
seni bir Aztek piramidine kilitliyor,
hapsediyor yüzündeki labirentin granit ustası

II

 Acılarını İsa’ya veripkurtulmak istiyor senden
bütün ışığını içine çeken gözünü ayırmadığın aynalar

III

 Sana geldim
kuşlar gibi cömert
içimde bir yetim yalnızlığı
kapında nöbetçiyim
  
acıyı sev Frida ben sevdim

IV

 Sana geldim
hani cam gibi gözleri nasıl ağlarsa öksüzler
yalnız çocuklar avutabilir seni

acıyı sev Frida ben sevdim

V

Sana geldim
mısralar ne bilir
ne bilir şarkılar
ne diye siyahı sevmişim

acıyı sev Frida ben sevdim

VI

Sana geldim
kapını çalmadan dönemem
evinin kuytusuna bırakma beni kambur kediler gibi

acıyı sev Frida ben sevdim

VII

Sana geldim
uyanık ırmaklar gibi
yaşamak duası kadar eski
iki ıssızlık arasında
bırakma beni

acıyı sev Frida ben sevdim

VIII

Sana geldim
rivayete göre taş olmuş
sürgüne gönderilmiş çocukluk anılarım
tarih defterleri
kurumuş gözyaşı deresi

acıyı sev Frida ben sevdim

IX

Sana geldim
bu ırmağı geçmek
bu sessizliği bozmak için
nerde başlıyor bu akşam
nerde bitiyor
ışığını bağışla ateşböceğim

neyin var senin
seni sevdim.

Ertan MISIRLI

13 Şubat 2012 Pazartesi

AŞKA DAİR

En olmazlarla olurların kesiştiği yerdir hayat yolu... öyle ki; bir günü diğerine bağlayan gecede yitirebilirsin yaşamındaki en önemli varlığı... ve yine böyle bir gecede “yok edebilirsin” yaşamından bir ‘anı…’
Yolun nereye gittiği değildir önemli olan; ‘senin nereye varmak istediğin söz konusuyken.’ ve o yoldan geçmekte olanların biçtiği kadar değildir değerin sen kendine değer verirken!!!
...................................

Ilık bir bahar sabahında, düşlerimden uçan leyleğin sesiyle açmıştım gözlerimi.. Ne kadar olmuştu uyuyalı? Ne zaman dalmıştım bu derin uykuya? …

Aşk demişti AŞK!! Gözü kapalı yürümek midir körlerin dünyasında; yoksa her şeyi bilmek hakkındaki, herkesten çok sevmek onu?.. Küçücük ellerimi nefesiyle ısıtması tüm bedeni buz keserken, gözlerindeki ışıkla yetinmek ‘yolun’ en karanlık dönemecindeyken; aşktı bu benim için... Yazmak; geride kalan satırları biraz unutarak... Ardından gelecek cümleyi düşünmeden okumak onu! Aşktır demişti AŞK! ….

Biran duraksadıktan sonra baktım ardımdaki yüze. Oradaydı işte; dönüp yürümemişti ben hızla uzaklaşırken bile. Geçen yüzyıllara karşın hala birkaç adım ötemde, hemen ardımda beklemişti beni…
Ellerim soğuktu hala ve nefesi sıcacık. Sıcacıktı sarılması, bakışı sıcacık… Yumdum gözlerimi; huzurla, güvenle, mutluluk dolu bir hüzünle yumdum…

Aşk, dedim, onun yüreğindeki sıcaklığı ruhunun en derininde hissetmektir. Görmeden, duymadan varlığıyla bilmektir onu! Kokusundan, bakışından tanımak AŞK’ı; aşktır işte…..


…Aşk dedim AŞK’a; sevdiğinin nefesini solumak mıdır koca kentlerin havası daraltırken yüreğini? Yoksa yalnızca aynı kentte nefes aldığını bilebilmek yeter mi? Ona dair her şeyden ötede soluğunu özlemek midir aşk?!
… gözlerime… gözlerime değil de ta içimde bir yerlere baktı uzun uzun… Gözlerinden dinledim öyküsünü o bana yüreğinden bakarken, sarıldım ruhuna sıkıca...

Bilmiyorlar içimde her şeyden çok sen var; dedi AŞK... ve anlamıyorlar mutluluğumu!

… yollara çıkmak gerekti AŞK için… Yağmur damlaları düşerken düşlerinin cam kenarlarına, hiç hesaplanmamış, sebebi ve sonucu AŞK olan, senden öncekilerin gözyaşlarıyla mı yoksa bulutların ağlamasıyla mı ıslanmış bilmediğin; uzun ve nemli yollara…

AŞK olmalıydı belki o geçtiğin loş ışıklı koridorun sonunda bekleyen seni; bilmediğin o yerlere gidip de, yine onu bulduğun gibi.

“Birbirine dönük aynalar gibi sonsuz kere yuvarlanırız birbirimize...” Ruhum ısınır belki bir gün yine, ama bu sızı hep kalır yüreğimde...

Aşk, dedim, eğer bir sızıysa sadece...
Senin suretini unuttuğum gün bile, bu kağıt kesiği acı kalır benimle! En derinde bir yerlerde!!!
                        
                                                                                                                       Tuğçe...

12 Şubat 2012 Pazar

NAR__


                                                                
Kış büyük geliyor nara gidelim
soğudu günlerin yüzü nara gidelim
narın bir diyeceği olur da bize
açılır yazdan binbir sıcak söz
dilimiz kurudu burdan nara gidelim
narın bir evi var pek kalabalık
keşke biz de otursaydık orada
ev büyük geliyor şimdi her oda
bir ayrılık, çocuklar kapalı kutu,
bahçeler dağınık: Bir salkım üzümü
paylaşırken nasıl da bağ bahçe arkadaştık,
meğer yapraklarından soymaya başlamış
bahçeyi hırsız, bağ çıplak kalmış!
Narın bahçesine bir hoyrat girse
tenden önce dile yoksulluk düşer
dil üşümeden daha da üzülmeden ten
açılıp saçılsın bize nara gidelim;
ev ki nar gibi içiçe bahçe
kadın aşka bahçe, deli sarmaşık
tutunup aşkına hemen nara gidelim
Nârın elinden kopardık şu aşkı diyelim!


HAYDAR ERGÜLEN



 


KIRIK AYNA

Bilmeden bir aynayı tuttum kendime
Hangi ben bu gördüğüm?!
Ne oldu gözlerime...

Peki ya bu yara?
Aynam kırılmış!.. bilemedim...
Hep mi akar bu irin? dinmeden...

... Aksim kırılmış bir kere kolay değil bilirim..

Peki ya bu kan ellerimde?!
Aynam kırılmış anne! bilemedim...

Aksimi parçaladım bir duvarda
Bakışlarım düştü yere......
Ellerim kan içinde anne!
Hani merhemdim yüreklere?!

Peki ya bu mühür?
Hep kalır mı dilimde?!

...zamansız ekmişim tohumları
ölü doğacak her çiçek...

                                                                                                              Tuğçe...